23 Eylül 2013 Pazartesi

Eğitimde eksiklikler- sosyal yoksunluk

       Aslına bakarsanız her birimizin içinde yaşadığı toplumda her gün yaşadığımız olaylar üzerinden bir tespitte bulunmak niyetindeyim. Yakın tarihten birkaç örnekle başlamak istiyorum.

      11 Mart 2011 günü Japonya, 9 şiddetindeki deprem ardından da yaşanan tsunami felaketi ve Fukuşima nükleer santralinde yaşanan sızıntı ile sarsıldı. Bu felaketlerin toplam bilançosu milyarlarca dolar, yıllar sürecek çevre felaketi ve en önemlisi yüzlerce can kaybı oldu. Felaketin büyüklüğünü gözünüzde canlandırmanızı istiyorum. Şimdi bahsetmek istediğim durum tam da felaketin yaşandığı o günlerden.  O dönemde tv de izlediğim bir görüntüden kareleri elimden geldiğince tasfir etmeye çalışayım. Haber şu şekilde; deprem ve sonrasında yaşanan felaket nedeniyle elektrik, su ve telefon hatlarının kesilmesi üzerine dış dünya ile iletişimi kesilen bir kasabaya devlet seyyar tuvaletler, mutfaklar ve telefon kulübeleri kurdu. Benim için çarpıcı olan tablo ise şu oldu; günlerdir yakınlarından haber alamayan ve/veya yakınlarını kaybeden, evlerini yurtlarını kaybetmiş, yarı aç yarı tok çocukları kucaklarında onlarca Japon metrelerce uzanan telefon kuyruğunda bekliyor. Başları önlerinde, sessiz ve tek sıra.

     İkinci örneğim başka bir fotoğraf karesinden. Her yıl okyanus kıyılarını kasıp kavuran fırtına ve tayfun haberlerine her birimiz aşinayızdır. Bu felaketlerin ne denli yıkımlara yol açtığını her yıl takip ederiz.

    Geçtiğimiz yıllarda bir gazetede gördüğüm bir fotoğraf ve haber şu şekildeydi. Okyanusa kıyısı olan Amerikan eyaletlerden birine bu büyük fırtınalardan biri hızla yaklaşmaktaydı. Amerikan hükümeti olağan üstü hal kararı alarak ilgili şehrin acil boşaltılması talimatını verdi. Bu talimat üzerine insanlar araçlarıyla şehri boşaltmaya başladı. Fotoğrafı ise gözünüzde canlandırmanızı istiyorum. Şehrin beklide en önemli karayolu olan üç şeritli bir otoban. Üç şeridin tamamı dolu, araçlar kontak kapatmış durumda. Yer yer araçlarından inen insanlar göze çarpıyor. Aksi yönde şehre doğru yol alan birkaç kamu aracı göze çarpıyor. Ve sıkı durun. Bu korkunç tabloda bizim görmeye alıştığımız bir eksiklik var. Emniyet şeridinde bir tek araç dahi yok. Sanırım insanlar yeterince korkmamış, aceleleri bekleyenleri veya merak ettikleri yakınları yok. Hiç biri kamu görevlisi veya yüksek makamlarda ego sahibi kişiler değil.

      Yukarıdaki örnekleri okuyunca şunu düşünmeden edemiyor insan, aynı tablo bizim ülkemizde olsa neler yaşanabilirdi? Her gün trafikte diğer vatandaşlardan daha acil işleri olan onlarca insan emniyet şeridini kullanıyor. Ya da 7 gün ve 24 saat kamu adına görev başında olan yetkililer. En basit sıra ve kuyruklarda dahi önemli ve acil işleri olan insanlar olduğumuzu diğer vatandaşlara anlatmaya çalışıyoruz.
           
      Bu örnekleri içinde yaşadığımız toplumda sadece bir günde onlarcası ile çoğaltmamız mümkün. Benim bu noktada sormak isteğim şu ki; toplum içinde uyum içerisinde yaşamak ve kişisel sınırlar noktasında farklı coğrafyalarda neden bu denli farklılıklar bulunmakta olduğu.  

    
     Bu durumla ilgili eminim ki bilim adamları onlarca araştırma yapmışlardır. Temel sorun sanırım eğitimle ilgili. Eğitim ve sosyoloji ilişkisi. Sosyal hayata uyum sağlamış bireyler yetiştirebilmekte. Özgürlüğümüzün sınırının bir başka bireyin özgürlüğünün sınırında sona erdiğini öğrendiğimizde sanırım birçok sosyal sorunumuzu da aşmış olacağız. 

     Konu ile ilgili yeni ulaştığım bir yazıyı sizlerle paylaşmak isterim.

JAPONLARDAN ÖĞRENİLMESİ GEREKEN 10 NİTELİK...
Japonlar,
ne hıristiyan,
ne musevi
ne de müslüman.
Ne peygamberleri,
ne de kutsal kitapları var ama,
inandıkları insani değerler ile
bütün dünyaya ders verdiler.
Demek ki insan olmak, başka birşey.
İnternette yaygın biçimde dolaşan aşağıdaki metin Japonya deneyimine
ilişkin dikkate değer noktaları dile getirdiği için, Prof. Dr. Mikdat
Kadıoğlu'nun önerisiyle İngilizceden çevrilmiştir.
JAPONLAR'DAN ÖĞRENİLMESİ GEREKEN 10 TEMEL İLKE
Çeviren: Erkan Altinsoy (deprem danışmanı)
1. AĞIRBAŞLILIK
Hiçbir dövünme ya da aşırı hareketlerle ızdırap ifade etme görüntüsü
yok. Üzüntünün kendisi yüceltildi.

2. ONUR
Su ve yiyecek kuyruklarındaki disiplin. Hiçbir kaba söz ya da sert el
kol hareketi yok. Sakinlikleri övgüye değer.

3. YETENEK
Örneğin, inanılmaz mimarlar. Binalar sallandı ama yıkılmadı.

4. ERDEM
İnsanlar sadece o anda gerksinmeleri olanları aldılar, herkes bir
şeyler alabilsin diye.

5. DÜZEN
Hiçbir dükkan yağmalama yok. Yollarda korna çalmak, sollamak yok.
Sadece anlayışlı tavırlar.

6. ÖZVERİ
Elli çalışan deniz suyu pompalamak için nükleer reaktörlerin içinde
kaldı. Bunların yaptıklarının karşılığı nasıl ödenebilir?

7. DUYARLILIK
Lokantalar fiyatlarında indirim yaptı. Korunmayan bir bankamatiğe hiç
kimse saldırmadı. Güçlüler zayıflara baktı.

8. EĞİTİM
Yaşlılar ve çocuklar dahil herkes ne yapacağını tam olarak biliyordu.
Aynen de yaptılar.

9. MEDYA
Bültenlerde kendilerini mükemmel bir şekilde dizginlediler. Aptalca
konuşan muhabirler/spikerler yoktu. Sadece sakin bir şekilde yapılan
habercilik. En önemlisi de,
DURUMDAN FAYDALANARAK KOLAY YOLDAN KENDİNE
PAY ÇIKARMAYA ÇALIŞAN POLİTİKACILAR YOKTU.

10. VİCDAN
Bir mağazada elektrikler kesildiğinde, insanlar aldıkları şeyleri
tekrar raflarına koydular ve sessiz bir şekilde çıktılar.
Ülkeleri dev bir afete uğramış durumdaki Japon vatandaşlarından
dünyanın alacağı çok dersler var.













16 Mayıs 2013 Perşembe

Yayınlanmayı bekleyen konu başlıklarım


Ø  Fırsatlar, İnsanlar
Ø  Yanlış sistemden doğru iş çıkmaz
Ø  İnisiyatif sahibi insan
Ø  Eğitimde eksiklikler 1-sosyolojik yoksunluk
Ø  Eğitimde eksiklikler 2-yan dal
Ø  Mutlak doğru
Ø  Oyuncaklarımız “çocuklar”
Ø  Alternatif siyasal model
Ø  Öğrenme
Ø  Bu adamlar
Ø  Korktuğumuz kişi miyiz?
Ø  Sonsuz değişken “insan”
Ø  Türkiye de olmayan sınıf  “aristokrasi”
Ø  Hırsız var  “teknoloji”
Ø  En önemlisi
Ø  Ölümüne rekabet “kadın”
Ø  Davranışsal değişim
Ø  Yaradılış ve evrim çatışması üzerine
Ø  Ben kahramanım
Ø  Ah bizim çocuklar
Ø  Doğa intikamını alıyor
Ø  Hayalsiz çocukluk
Ø  Aile reisi
Ø  Zayıf insan
Ø  Beğenmek faydasız
Ø  Öğrenmeyi öğrenmek


13 Mayıs 2013 Pazartesi

Doğa intikamını alıyor

Denemeler-2


Yüzyıllardır insanoğlu toprak anaya bağımlı yaşadı. Ekinini ekti, mahsulünü topladı, uğruna nice evlatlar yitirdi, canlarını bu topraklara defnetti. Gün gelip kendinden emin olan insanoğlu bir şeyi fark etti. Toprağa hükmetmeyi. Bağımlılık artık karşılıklı işbirliğine dönüşmüştü. Bu işbirliği sanayi devrimine kadar devam etti.

Sanayi devrimi insanoğlunun hayatında birçok alanda keskin bir değişim demekti. Emek yoğun ve toprağa bağımlı olan insan, toprakla yaşadığı mücadele ve işbirliğini bir kenara bırakarak makineler ile anlaşmalar yapmaya başladı. Lakin unuttuğu ve gözden kaçırdığı bir detay söz konusu idi.

Doğa insanoğlunun bu kirli işler için kendinden aldıklarını geri istiyordu.

İktisat biliminin temelini oluşturan sınırsız istekler ve sınırlı kaynaklar tanımı işte tamda burada vukuu buldu. İnsan hep daha fazlasını istemeye devam etti. İnsan var olduğundan bu yana hiç olmadığı kadar, geçtiğimiz yüzyılda dünyayı kirletti. İçinde bulunduğumuz kâinatın doğal dengesi olan siyah varsa beyaz, pozitif olduğu için negatifin olması gerçeği gereği bir bedel ödemesi gerekmekteydi.

Hayvanları, virüsleri, salgınları, polenleri, doğal afetleri, dünyanın doğal dengesine dönmek adına kullandığı elleri kolları olarak düşünebiliriz.

Örneğin alerji, allerjen olarak adlandırılan normalde zararsız olan madde ya da maddelere karşı vücudun aşırı derecede ve zararlı bir savunma tepkisi göstermesidir. Modern dünyadaki alerjenlerin sayısının artması, bunun yanında bağışıklık sisteminin her geçen gün zayıflaması ile birlikte alerji vakaları artmaktadır. Doğanın burada oynadığı rol yadsınamaz bir gerçektir.

Olumsuz sonuçlardan bir diğeri de kısırlık. Kısırlık gebeliğin belli bir süre geçmesine rağmen gelişmemesi olarak adlandırılır. Kısırlık ile ilgili sağlıklı istatistikler bulunmamasına rağmen her geçen gün arttığı bilinmektedir. Modern hayatın her alanında karşımıza çıkan radyasyon, gdo içeren ve endüstriyel yiyecekler, zayıflayan insan metabolizması ile birlikte doğurganlığın azaldığı görülmektedir. 2006 yılı yapımı "Children of Men" son umut filminde dünyada son doğan bebeğin üzerinden 19 yıl geçmesi ile birlikte yaşanan kaotik ortam anlatılmaktadır. Film bir komplo teorisi dahi olsa böyle bir geleceğin bizlere neler getirebileceği konusunda ürpertici fikirler vermektedir.

Virüs canlı hücreleri enfekte edebilen mikroskobik tanecik olarak tanımlanır. HİV, rota, İnfuenza ve diğerleri. Sayıları her geçen gün artan tedavisi zor, menşei kimi zaman bilinemeyen mikroorganizmalar. Modern toplumun korkulu rüyası, birçok komplo teorisinin çıkış noktaları. Acaba virüsler doğanın bir intikam aracı olabilir mi ?

Sınırlarını değiştirmeye çalışarak doldurduğumuz deniz alanları, doğadan çaldığımız sanayi bölgeleri, tabiatı yok ederek açtığımız yerleşim alanları, zaman zaman doğanın sel, deprem, tayfun gibi elleri tarafından geri alınmakta.

Bu liste böyle uzayıp gidebilir. Bu savaş nerde nasıl son bulur bilinmez ama insanoğlunun neyi ne ile değiştiğini bir kez daha düşünmesinde fayda var diye düşünmekteyim.


Kaynaklar: Wikipedia, imdb, saglik.gov.tr

20 Nisan 2013 Cumartesi

Evlilikte keramet mi var?


Denemeler-1


Günümüzün popüler ansiklopedisi wikipedia ya göre evlilik; ‘’iki kişinin aile kurmak üzere kanunların uygun gördüğü şekilde, ruhen ve bedenen bir ömür boyu sürecek şekilde bir araya gelmesi’’ olarak tanımlanmıştır. Yine muzip bilgi kaynağı ekşi sözlüğe göre ise; ‘’seksi yasallaştırma müessesesi’’ olarak nitelendirilmiştir. Türk Dil Kurumuna göre ise; ‘’Evlenmiş olan’’ anlamını taşımaktadır.

Hangi tarifle yola çıkarsak çıkalım ilkokulda öğrendiğimiz anlamı ile evlilik toplumun yapı taşı sayılan aile kurumuna atılan ilk adım olarak kabul edebiliriz. Evliliğin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Çeşitli kayıtlarda farklılık göstermekle birlikte evlilik, bir arada yaşamayı arzulayan erkek ve kadının bu birlikteliği törensel anlamda taçlandırması diyebiliriz.

Boşanma ise genel anlamı ile evliliğin sona ermesi olarak tanımlanır. Boşanma olgusu evlilik tarihi kadar eskiye kadar dayanır. Nasıl ki evlilik bir akid ise boşanmada bu akdin feshi niteliği taşır.

Günümüzün hızla gelişen ve kabuk değiştiren sosyolojik toplumsal yapısı ile birlikte boşanma oranları hızla artmaktadır. Bu artışın nedenini istatistiksel olarak sınıflandıracak olursak; cana kast, cürüm, zina, terk, akıl hastalığı, geçimsizlik ve bilinmeyen nedenler olarak sıralayabiliriz. Bu artışa paralel olarak boşanma olgusu sosyal, hukuksal, ekonomik anlamda ciddi sıkıntıları da beraberinde getirmektedir.

Uzmanlar temelde yatan ana nedenin ise ‘’tüketim toplumu’’ kaynaklı davranışlar olduğunu belirtmektedir. Günümüzde tatmin edilmesi güç tüketim alışkanlıkları nesnel olarak kalmayıp duygulara da yansıdığı gözlenmektedir. Duyguları da hızlı yaşayıp çabuk vazgeçmeye başladığımız günümüzde aşk, sevgi, aile, bağlılık gibi duygu yoğun, emek gerektiren kavramların da bu tüketimden etkilendiğini söylemek yanlış olmaz sanırım.

Sosyal hayatın bu denli sorgulandığı, irdelendiği günümüzde evlilik müessesesini birde ben farklı açıdan çözüm odaklı incelemek istedim. Yukarıdaki tespitlere dayanarak  ‘’alternatif bir birliktelik modeli söz konusu olamaz mı?’’ sorusundan yola çıkarak bu yazıyı kaleme aldım.

Yasa koyucu tarafından; Çocuk sahibi olmayı hedef alan, ailelerin taraf olmadığı, yasalarla anne ve babanın korunduğu, maddi olarak birbirine yükümlülükleri, gelenek görenek gibi kavramları içermeyen bir alternatif model geliştirmek.  Özellikle ülkemiz gibi taşıyıcı annelik gibi kavramların hayata geçemediği durumlara da yasal çerçeve oluşturabilecek olan bir model. Yine ülkemizin dini değerlerini de göz önünde bulundurarak imam nikahı da düşünülebilir bu durum için. Günümüzün hızlı temposuna ayak uydurmuş, daha çok ‘’benim hayatım, özgürüm’’ felsefesiyle yaşayan kadın ve erkekler için tercih nedeni olabilecek bir alternatif.



Konunun uzmanı hukukçu, sosyal uzmanlar, diyanet temsilcileri tarafından geliştirilmeye muhtaç bir fikir olarak değerlendirilemez mi acaba?

Son yıllara ait  boşanma oranları aşağıda verilmiştir.
YIL
2001
2004
2007
2010
Toplam
91 994
91 022
94 219
118 568
Evlenen Sayısı
544.322
615.357
638.311
591.742
Oran %
%16.90
%14.79
%14.76
%20.03
Kaynak: Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü, TÜİK

Kaynaklar: Wikipedia, tuik, ekşisözlük


8 Nisan 2013 Pazartesi

Test yayını-1

Bugün yayın hayatına merhaba diyorum. Benim için küçük, kim bilir belki bir gün birileri için büyük bir adım olacaktır...